Otuz yaşındaki Efe, uzun süredir bipolar bozuklukla yaşamaktadır. Ancak son dönemlerde yaşadıkları sıradan bir atak değildir — çünkü Efe, geçmişte yaşamış başka bir adamın hayatını, anılarını ve acılarını bütün ayrıntısıyla hatırlamaya başlamıştır.
Rüyalarında gördüğü yerler, hiç gitmediği şehirlerdeki insanlar, hatta bir kadının sesi… Hepsi ona, sanki bir zamanlar o hayatın içinde yaşamış gibi tanıdık gelir.
Efe, terapiye başladıkça fark eder: bu halüsinasyonlar değil, bir yeniden doğuşun yankılarıdır.
Ama asıl soru, zihninin içinde gitgide büyür:
“O mu ben oldum, yoksa ben mi onun kalıntısıyım?”
Kendini, geçmişte yaşamış bir adamın anılarıyla boğuşurken bulan Efe, kimliğini korumak için mücadele ederken yavaşça o kişiye dönüşmeye başlar.
Aklının mı yoksa ruhunun mu ona oyun oynadığını ayırt edemeyen Efe’nin hikayesi, bir kimlik krizinden çok daha fazlasıdır — bir ruhun iki bedende bölünüşüdür.